
Yasanın Gözü – Michael Stolleis
Levent Civelek
Yasaların yüzyıllardır devam eden hükmü, içinde bulunduğumuz modern dünya düzeni denen süreçte de kendini hissettirmekte, etkileri fazlasıyla görülmektedir.
İlk başlangıçta topluma hizmet için nöbette olan “göz”, zamanla metaforun bir parçası olmaktan çıkıp zamanla Tanrı’nın ya da kralın gözetici gözü, sonrasında devlet gözetiminin kendisi olmuştur. Yakın zamanlardan itibaren de gözetleyenin, kontrol edenin, gerekirse cezalandıranın ta kendisi ya da en yakın çalışma arkadaşı olabilmiştir.
Bir taraftan “yasa” Fichte için burjuva düzenini temsil ederken, diğer taraftan dünyevileştirilmiş teolojik bir malzeme, ışıldayan bir “göz” ve Jakoben bir külâhla “La Loi”, “Code de Militaire” ile devlet protokolündeki yerini alan bir gerçeklik, bir olgu, bir algı haline gelmiştir; zira yasa yapmak, “göz”ün misyonunun tamamlayıcısı ve/veya ön şartı olma özelliğindedir.
“Devletin köstebekliği” deyimi, aslında ağızlara pelesenk olan dürüst olma, şeffaf olma isteğinin tersten algılanış biçimidir; zira yönetici erk en başından itibaren hayatını ve soyunu koruma, hâkimiyet kurma ve buna bağlı olarak da yönetme gibi içgüdüleri gerçekleştirmek için güç unsurunu keşfetmiştir. Güç gereklidir ve başlangıçta mekanik bir ihtiyaçken zamanla ideolojik, politik ve evrensel bir zemine oturmuştur; çünkü güç “göz”ün önderliğinde önemli bir konuma otururken, “göz” de zamanla yukarıda bahsedilen güç mekanizmalarının ikonografik bir anlatımı hâline gelmiştir. Ne yazıktır ki, sadece felsefeciler için hem fizyolojik hem de zihinsel mânâda algının ve bilginin metaforu olan “göz”, düzenleyici bir unsur, halkın ve tebaanın koruyucusu gibi bir rolden, gelinen noktada, yönetenin yönetilene salladığı zincirli bir topuza evrilmiştir. Eski Mısır’da Osiris’in asası, Hıristiyan-Musevi inancında teslis ve göz ikonu, eski çağlarda menfur bir kötüye karşı simge olmuş ve en sonunda 1793’de “liberté” ve “égalité” kavramları ve de adaletin simgesi “terazi” ve asaletin simgesi “defne çelengi” ile paranın üstüne resmedilerek bir anlamda sunumu yapılmıştır.
Yasanın gözünün sunuluş şeklinin halkı korumak gibi anlatılıp mutlak güce hizmet ediyor olması gerçeği, “cambaza bak” hikâyesindeki illüzyonu hatırlatıyor. Tıpkı isminin başında “sosyal” kelimesi olan medya organlarının dinamik sosyal hayatın olmazsa olmazı gibi ifade edilerek sistem içindeki hemen hemen her bireyin hatta şirket ve kurumların, eskiden mahrem denen bilgilerini o mecrada yer almak adına sisteme veriyor olması, bilgi için sorgulayan yönetici sistemin aynı bilgi için dinleyen, izleyen ve derleyen konuma gelmesini sağladı. “Big data”nın oluşumu olan bu süreç, alışkanlıklarımızın, beğenilerimizin, değer yargılarımızın, sevmediklerimizin ve tepkilerimizin ve de hassasiyetlerimizin sistemde bir algoritma üzerinden yorumlanmasını sağlamış, dolayısıyla tahmin edilebilir, yönlendirilebilir ve sonucunda kolaylıkla yönetilebilir bir “yığın” hâlini almamızı sağladı. Örneğin, bize gösterilen veya gösterilmeyenler üzerinden savaşları alkışlayabilen, barışa karşı çıkabilen bir grup insana dönüşmek bu algoritmik faaliyetin bir sonucu. Gücün maddî tezahürü olan para ve onun ticari ataşesi olan kapitalizm bu algoritmanın “premium” üyeleri olarak bu yönlendirmelerden ve yönetimden ziyadesiyle faydalanmaktadır.
Güvenlik kameralarının hayatımıza giriş sürecindeki hissiyatımızı hatırlayalım. Güvenlik gerekçelerimizin önceliğiyle başlayıp günün sonunda “Biri Bizi Gözetliyor” evi hissiyatına geldiğimizde iş işten geçmiş oldu. Öncesinde toplum için müthiş bir yenilik ve gereklilik gibiyken aslında büyük “göz”ün toplumda içselleştirilmesi sürecinin ta kendisiydi. Kitabın anlattığı tarihsel süreçler ve bağlamlar, bence metafor olmaktan uzaklaşmış olan “yasanın gözü”nün gerekliliğini tartışmaya açmaktadır.
Nöbette olan yasanın gözünden “Tanrı her şeyi görür”e, ve “adaletin gözü her şeyi dikkate alır”a gelinen noktada gözün müthiş ikonografik etkisi ile “yasa”nın teolojik gücünün dünyevileştirilmiş hâli “yasanın gözü”nün kullanımını karmaşık bir alana çekiyor. Persona moralis hattından “şahsım” hattına geçiş konunun rota bozukluğuna işaret ediyor.
Sonuç olarak, “yasanın gözü”nden “gönül gözü”ne geçiş, rotası zor olsa da güzelliklerle dolu bir dünyanın ütopyası gibi bize göz kırpıyor.