1280px-Heine,_H._(1827)

“Liedler Kitabı” Olur mu?[i]

GÜÇLÜ ATEŞOĞLU

Şarkılar ancak eylem yaratırlarsa kitabı, cisimleşmesi olur. Şiirler de öyle, ondan farksız. “Sözün çocuğu”nun doğması gerekir onlardan, yoksa kısırdırlar. Ülkenin en büyük “şair-i a’zam”ı için bu sözleri zikretmek, yaşamda verimli olmayan herhangi bir şeyin anlamsız olduğunu söyleyerek teorileri gri kılan bir büyük şair karşısında bedenini nasıl bir şiirle dik tutmaktır? Goethe’yi eleştiren Heine’dir söz konusu olan.

İnsanın yüzyıllar boyunca yüklendiği acılar, kıyas kabul etmeyecek derecede büyüktür. Şiir ile felsefenin kesişme noktasından insanın tarihine bakabilmekse, ender bir hassasiyete ve engin bir ufka sahip olmanın izlerini taşır. Peki, bu kesişmeyi meydana getiren öğeler nelerdir? Saflık ve narinlik mi? Şiirle düzyazıyı değişik şekillerde birleştirme hasreti mi? Heine, şiirini düzyazı şekliyle bile gözün tam merkezine kondurmayı başarmıştır. Bu sadece gülümseten bir stiller buluşması değil, şiirin çok katmanlı yapısının farklı tezahürüdür. Alımlanması, değerinin bilinip de tartışılması hem kendi çağında hem de çok daha sonraları mümkün olabilecektir.

Alman düşüncesinin en büyük besin kaynağı, öznellik ile nesnellik, iç ile dış arasındaki ayrımın bir büyük şiirde ya da bir büyük felsefede bir araya gelmesi, şiir ile felsefenin muazzam tinsel dünyada hayata dokunması ve geri çekilmesidir. Muazzam tinsel dünyanın içini dolduran sadece Goethe ve Schiller, Alman Romantikleri ya da Heine değildi, onu salt Romantik kılma hülyasının ötesinde, aynı zamanda Marx’tı da!..

Mizahî dil, metaforlarla işlenen her bir hücre, salt kendinde kalmayan, içte olanın dıştakine her daim hâkim oluşunu hakikat bellemeyen bir yapı arz eder. Liedler Kitabı’nda ağırlıklı olarak bulamayacağımız politikleşme, politik olana bizi götüren gerçeklik alanına sirayet etmediği anlamına gelmez. Romantizmle başladığı serüveni sonrasında onun eleştirisini barındırsa da, en iyi Romantiklerden biri olarak bile rahatlıkla düşünülebilir. Ama sığmıyor bu giysinin içerisine sadece, giysi rengârenk ve çağlar-ötesi bir giysi olsa da.

Yekpare zamanı ve de kültürleri katmanlı algılayışı, düşüncesinin çok katmanlılığıyla sarih bir şekilde ortaya çıkıyor. Nerval ve Baudleire’i, Çorak Ülke’nin Eliot’ını, Proust’u hazırlamasının derin ve farklı nedenleri var. Trans durumlarda yazmaya başlaması, anlık bilinç akışı… Tüm zamanların bir aradalığı, ama o an verilmeye çalışılan görüntüler eşliğinde dilin tekilde tümeli yakalaması…

Dolayısıyla yaşadığı çağa, çağın getirdiklerine nüfûz etmesi, onun gerçekliğine de dokunması ve dahası içine alması anlamına gelir. Pek çok nehir o deltaya akmışsa, bunun bir izahı ve gelişim çizgisi olmalı. Kendi adıma, o nehirlerin aktığı yerin, bir yabancının tereddüdü, duruşu ve bakışı olduğunu düşünüyorum. Hem o çağda olmak hem olmamak, hem Hıristiyan Avrupa hem terk edilmiş ama terk edilmeyen kadim Yahudilik, hem Almanlık hem de sosyalizm.

1024px-HeineHeinrich

1815 yılında Viyana Kongresi sonrası Avrupa’daki monarşilerin Restorasyon süreci, mutlakiyetçi devlet ile burjuva toplumu arasındaki güç mücadelesinin galip gelme savaşında şaire bir rol vermektedir. Bu rol taraflar üstü bir ahlâkî yargıç olma rolü müdür? Bu soru Heine’yi hem konumlandırır hem de konumlandıramaz, ötesini çağırır. Nedeni yalın: Ütopyacı sosyalist yanı onu, sözgelimi Marx karşısında Romantik kılmamış mıdır, kılmıştır. Peki, öngörülerinin, dogmatizmin her türünün, özellikle de fanatizmin ve faşizmin, tarihi bir daha geri dönmemek üzere farklılaştırdığı ve artık bu farklılık ya da kırılma olmaksızın geçmişi anlamlandıramayacağımız noktaı nazarı, nasıl bir sezginin ürünüdür veyahut gerçekliğidir?

Amerikan devriminin idealleri, yaşlı kıtada idealleri tersine dönmüş özgürlükçü düşünür ve sanatçıların ümidini ve tutkusunu beslemekte, cumhuriyetçilik ve hümanizma er geç somut dünyada ete kemiğe bürünmelidir. Pek çok büyük zihne olduğu gibi, düz çizgisel olmayan ve her ânın ayrı, biricik ve nev’i şahsına münhasır olduğu zamana müdahil olmanın ivedi karakteri, bir büyük insanlık ailesini belirleme zorunluluğu hâkimdir Heine’nin düşüncesine.

“Adı Goethe gibi bir büyük şairin yanına koyulacak olan” Heine’nin Liedler’i, kendisinin de üstada dediği gibi, belki de “İkinci Faust” olacaktır. Peki, ne farkla? Tekrar başa döndük, metnin kısmen kalbine doğru ilerleyebilmek, biraz önceki değinimi de hatırlatmak için. “Goethe’nin şiirleri, Schiller’inkiler gibi eylem yaratmazlar. Eylem sözün çocuğudur ve Goethe’nin güzel sözleri çocuksuzdur.”[ii] Heine için bu ne anlama gelmektedir? Oysa “[v]erimli olan hakikidir yalnızca” diyordu Goethe, ve de “[y]aşamadığım ve canımı yakmayan, beni meşgul etmeyen hiçbir şeyi şiirleştirmedim ve telaffuz da etmedim.”[iii] “Güzel sözlerinin çocuksuz” olması, her yerde bir âhengin görkemini, çelişkisiz bir nesnelliğin, Antik Yunan’ın güzel uyumunun gök kubbesini görmek istemesindendir. Cassirer, “Goethe bize yalnızca ‘geçici olanda bengi olanı görmemizi sağlayan’, ‘idesel düşünüş tarzı’nın kazandırabileceği bir bütünleme ve derinleşmenin peşindeydi”[iv] derken Heine’yi doğruluyor muydu?

Sadece nesnel olanın büyülü ve uyum dolu gerçekliği değil, öznelliğin olumsuzluğu, parçalanmışlığı, emeği ve yabancılaşması da merkezde artık. Yabancının tereddüdü, bütünün parçalanmışlığı hissi, en genelinde kronolojik zamanın sanki-varmış-gibi-işleyişini kırma anlamına gelmektedir. Klasik ve orta çağların iç içeliği, geçişliliği, belki de güzel uyumu düşüncesinin şiir ile felsefedeki tezahürü modern çağdakinde bir taklit olarak kendisini sürdürecekse bu bir yanılsamalı bilince denk gelir Heine’nin zihninde. Tekil olan, parçalanan, parçalayan, öznel ve içsel-iradi olanın yok sayılmış etkisi devrededir. Hocasından (felsefesinde Spinoza ve Schelling’le birlikte, ama Fichte’yi ona dâhil eden Hegel’den) bakiye, Saint-Simon’la tanıştırdığı dostu Marx’ı düşündüren, “[i]nsana özgü işleyişin kendisini nesnel bir eyleyiş olarak kavra[ması]”[v] için bu şart belki de.

Bir zamanlar dünya bütündü, [e]skiçağda ve [o]rtaçağda… hâlâ bir dünya bütünlüğü vardı ve bütün şairler vardı. Bu şairleri sayalım ve onlardan tat alalım; ancak onların bütünlüğünün taklidi bir yalandır, her sağlıklı gözün gördüğü ve sonra alaya alınmaktan kurtulamayacak bir yalan.[vi]

Şarkılar cisimleşiyor kitaplarda, şiirlerse, hep şimdiyi yırtan, anları kronolojik zamana teslim etmeyen eylemlerde. Heine eylemin şairiydi! “[D]erine, hep derine kazıyoruz…” Şair şiir yoluyla gerçekliği zaptetmek, bizse gerçeklik yoluyla şiiri keşfetmek için derine kazıyoruz. Liedler Kitabı’nda değinilen ölüm ve yaşam, yalnızlık, acı ve haz, aşk, sevgiliye duyulan hasret, kavuşma çabası, umutsuzluk, gece, aydınlık, düş ve gerçek, tüm bunlar, Heine’nin yüreğin parçalanışını yeni dünyanın merkezine yerleştirmesi, belki de yabancı olanın, şairin, ve de yabancılaşanın, bizim, taklide dayalı olmayan bir şiirsel-hakikati bulmamız için elzemdi. Şarkıların uzunca bir zaman uzak kaldığı yurduna dönmesi, Heine’nin ellerinde yepyeni bir güneş daha yarattı.

“Parçalandığı vakit yürek
Şarkılar döner yurduna”

*

Heine’nin Türkçeye ilk olarak 1945 yılında Seyahat Tabloları eseri çevrildi (Hayrünnisa Boratav ve Pertev Boratav tarafından); bunu Floransa Geceleri (çev. Süreyya Sami Berkem, 1947) ile Şarkılar Kitabı’nın (çev. Vasfi Mahir Kocatürk, 1948) bir bölümünün çevirisi izledi (tamamı 1972’de, Behçet Necatigil çevirisiyle yayımlandı). Seçilmiş Mektuplar’ı (çev. Melahat Togar) 1983’te, Romantizm Okulu (çev. Ömer Behiç Albayrak) 2015’te, Romansero/Bimini ise 2016 yılında yayımlandı. Bir önceki eserle birlikte Almanya Bir Kış Masalı’nı aynı yıl içinde yine Serdar Dinçer çevirdi, uzunca bir yorum ekledi, Heine’yi etraflıca tanıttı okura (Almanya Bir Kış Masalı ve Diyalektiğin Şairi Heinrich Heine). Semih Uçar’ın titizlikle çevirdiği Almanya’da Din ve Felsefenin Tarihi Üzerine (2017), filozof ile şairi buluşturan, mitoloji, din, tarih, politika ve felsefeyi buluşturan nadide bir eserdir. “Okuyucuların bu önemli şairin şiir tadındaki şaheseriyle muhabbetinin sonsuz olacağını ümit ediyorum” demiştim bu son esere yazdığım sunuşta. Bazı eserler vardır, muhabbeti kesemezsiniz; içlerinden çok azıysa, siz kesme kudretini kendinizde görebilseniz de buna imkân vermez, gönül rahatlığıyla, içiniz rahat ve gülümseyerek kısa süreliğine ama muhakkak geri dönmek üzere çekilebilirsiniz. Osman Tuğlu’nun dilinden Liedler Kitabı’nın çevirisini okumak, bende aynı hissi yarattı, kısa zamanda hem gündüzüm hem gecem oldu –tam da Heine’nin istediği gibi!

Güçlü Ateşoğlu
Altunizâde / Mayıs 2020

[i] Heinrich Heine, Liedler, çev. Osman Tuğlu, Kabalcı Yay., İstanbul, 2020 (yayımlanacak). Bu yazı Liedler kitabına “Sunuş” yazısı olarak kaleme alınmıştır.

[ii] Heinrich Heine, Romantik Okul’dan (III, s. 395) alıntılayan Serdar Dinçer, “Önsöz”, Romansero/Bimini, çev. Serdar Dinçer, Favori Yay., Ankara, 2016, s. 17. Alıntının yapıldığı yeri Türkçe çevirisinde bulamadım. Bkz. Romantizm Okulu, çev. Ö.B. Albayrak, YKY, İstanbul, 2015. İlkinin Deutscher Taschenbuch Verlag, ikincisinin Reclam edisyonu olduğunun altını çizmek isterim.

[iii] Ernst Cassirer, Rousseau, Kant, Goethe, çev. Mustafa Tüzel, İş Bankası Kültür Yay., İstanbul, 2014, s. 86, 84.

[iv] A.g.e., s. 64.

[v] Karl Marx, “Feuerbach Üzerine Tezler: I”, çev. Volkan Çıdam, Seçme Yazılar (Hayal/et), İng. baskının ed. David MacLellan/Tr. baskının ed. Güçlü Ateşoğlu, Ayrıntı Yay., İstanbul, 2017, s. 198.

[vi] Heinrich Heine, Lucca Banyoları’ndan (II, 405) aktaran Serdar Dinçer, “Önsöz”, a.g.e., s. 18.